Çanakkale’ye Niçin Geldiler? Hilafeti Ortadan Kaldırmak İçin..

Çanakkale’ye Niçin Geldiler? Hilafeti Ortadan Kaldırmak İçin..

Yedi düveli oluşturan emperyalist kâfirler, en güçlü deniz donanması ve kara birlikleriyle niçin Çanakkale’ye geldiler? Bu sorunun cevabı, geri dönüp giderken yanlarında götürdükleri şeyde yatıyor.

Peki, neydi proje? Hilafeti ortadan kaldırmak..

Araştırmacı Yazar Yavuz Bahadıroğlu, kendisiyle yapılan aşağıdaki röportajda, Çanakkale Savaşı, bunun tarihi ve stratejik önemini açıklıyor.

Bu savaşın kazanılmaması halinde Anadolu'da ortaya çıkacak durumu ve Çanakkale boğazına dayanan ülkelerin asıl amacını sabah.com.tr' ye verdiği röportajda ortaya koydu. İlginizi çekecek bu röportajı sitemize alıntı yaptık.

        Yüzüncü yılını yaşadığımız bugünlerde Çanakkale'nin bizim için anlamı nedir? Niçin ‘yüz yıl sonra’ hâlâ Çanakkale'yi anıyoruz?

Çanakkale son derece önemlidir. Yani 17 sene savaştırdıkları, yıprattıkları devlete son darbeyi indirmeye geldiler ve o son dakika reaksiyonumuzla geldiklerinden beter döndüler.

Çünkü İstanbul'u kaybedebilirsiniz ama Çanakkale'yi kaybettiğinizde İstanbul'la birlikte Anadolu'yu da kaybedersiniz. Bu sebeple orada yapılan, canhıraş bir direniştir.

O aynen Medine müdafaasına benzer bir direniştir. Binaenaleyh Çanakkale, Osmanlı'nın son sözü söylediği yerdir. Son derece önemlidir. Son bir gayrettir.

İnsan fedakârlıkları üzerinde inşa edilmiş bir zaferdir. Çanakkale bir son dakika dirilişi ve direnişidir. Bunun özünde Hilafeti korumak yatıyor, başkenti korumak yatıyor.

        Peki, niçin geldiler binlerce kilometre öteden?

Tabii 1. Dünya Savaşı'nın sonunda anlaşmak durumunda kaldınız. Nihayetinde Mondros mütarekesinin 7. maddesiyle İstanbul'u işgal ettiler.

İstanbul'da 5-6 sene kaldılar. Ondan sonra bir baktık bayraklarını indirdiler ve gittiler. O zaman şok oluyorsunuz.

Niye geldiler ki? Bu sorunun cevabı giderken götürdükleri şeyde yatıyor. Neydi proje?

Hilafeti kaldırmak. Halifeyi götürdüler ve bu ümmetin bir daha Halifesi olmadı. Bu süreç Hilafeti kaldırma projesinin bir ayrıntısıdır, parçasıdır.

        Genel olarak 1. Dünya Savaşı'nı nasıl yorumluyorsunuz?

1. Dünya Savaşı'yla ilgili olarak bize anlatılan, Avusturya-Macaristan veliahdı Saraybosna'da suikasta kurban gitti.

O süreçte de 1. Dünya Savaşı çıktı. Bir kişi öldü diye arkadan yirmi milyon insan öldürülmez. Bu mantıklı değil. Daha büyük hedeflerin olması lazım

O büyük hedeflerin birincisi; Osmanlı İmparatorluğu'nun önce savaşlarla yıpratılıp parçalanması ve sonra da bölüşülmesi.

İkincisi; Filistin'de Yahudi Devleti’nin kurulması.

Üçüncüsü; Petrol yataklarına sahip çıkılması. Bunun süreklilik kazanması için de Osmanlı'nın İslam dünyasındaki en önemli gücü olan Hilafetin kaldırılması gerekiyordu.

        Çanakkale Savaşı'nda Almanların rolü neydi? Bazıları Çanakkale zaferini, tamamen Almanların rolüne bağlar. Bu doğru mu?

Almanların rolü vardır. Öncelikle 5. ordu komutanı bir Alman'dır. Otto Liman von Sanders mareşaldir ve tabii ki o planlamada görev ifa etmiştir, ama Çanakkale'de bizatihi savaşan insanların % 90'ı bizim subay ve askerlerimizdir.

Almanlar vadettikleri uçakları, yedek parçaları bile vermediler. Almanların tabiatıyla müttefik olmamız açısından fonksiyonları var ama belirleyici değil, benim kanaatim bu.

Düşünün ki Kudüs elimizden çıkıp İngilizlerin eline geçtiği zaman Berlin'de büyük kiliseler zafer ayini düzenliyor, Kudüs yeniden Hristiyanların eline geçti diye.

Böyle durumlarda onların hep Haçlı tarafı bir adım öne çıkar. Hâlbuki üzülmesi lazımdı.

Müttefiğimizin toprağı, bizim toprağımız olarak muamele görür. O bakımdan Çanakkale’de belirleyici olan bizim subaylarımızın ve askerlerimizin fedakârlığıdır. Doğrusu görevlerini hakkı ile yapmışlardır.

        Çanakkale'de eşsiz bir kahramanlık örneği sergileyen Osmanlı askerinin, insanının değerler dünyası, zihniyet yapısı ve kişilik özellikleri nedir? Yani zaferin temelinde yatan insan unsurunun manevi yapıtaşları nelerdir?

Tabii her şey silahla olmuyor. Her şey insanın üzerinden gidiyor sonuçta, insana geliyor. İnsanın bir amacının olması lazım.

Otto Liman von Sanders, cephede gezerken Cevat Bey yanında, o zaman Kurmay Albay Cevat Bey, müstahkem mevki komutanı.

Almanlar meraklıdır. Bu çapaçul kıyafetler içinde Anadolu'dan gelmiş cahil çocuklar, niye savaşıyorlar, savaştıklarını biliyorlar mı? O bilinç var mı, diye Cevat Bey'e soruyor.

Cevat Bey de kendilerine soruyor. Otto Liman von Sanders, oradan bir askeri çağırıyor ve ismini soruyor:

Asker; "İsmim Ali." Niçin savaşıyorsun?

"Allah için.." Cihat, şehadet ve gaza, bunlar bütünlenmiş. Yetişme tarzı işte bu.

Yani Çanakkale insanının ruh portresini çözmeye çalışsanız, kendilerinde 'Allah' 'Muhammed' çıkıyor.

Bu öğretilmiş diyerek başka birisine de soruyor, gene aynı cevabı alınca von Sanders, Cevat Bey'e dönüyor ve "Yaptığı işi Allah için yapan çocukları olan bir milletin sırtı yere gelmez, siz kazanacaksınız" diyor.

Çünkü sonunda insana sıra geliyor.

Düşünün ki bir insan, Seyit Onbaşı, olmazı olduruyor 300 kiloluk bir mermiyi sırtında taşıyor, üç tane mermi ateşliyor ve birisi ile Ocean zırhlısını batırıyor.

Teorik olarak bakıldığı zaman bu olamaz.. Ama hayat teoriden ibaret değildir ve Çanakkale gerçekten de mucizeler tarlasıdır.

Baktığımızda Türkiye'nin, bizim insanımızın son dakika ferasetini görürsünüz. Yani artık "ya devlet başa ya kuzgun leşe" dediği dönemdir ve o sözü orada söylemiş ve Çanakkale'yi geçilmez yapmıştır.

        Kitabınızda "Ne kadar Seyit Çavuş yetiştirirsek o kadar Ocean zırhlısı batacaktır" diyorsunuz. Bugün,’ zamane Ocean zırhlılarını batıracak’ Seyit Çavuşların yetiştiğini, yetişmekte olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, kitabımda öyle diyorum hakikaten. "Ne kadar Seyit Çavuş yetiştirirsek o kadar Ocean zırhlısı batacaktır" diyorum.

Ocean zırhlılarını tabii bir simge olarak kullanıyorum o cümlede. Bütün İngiliz, Amerikan, İsrail oyunları onlardan biridir.

Biz ne kadar Seyit yürekli insanlar yetiştirebilirsek bu yabancı emeller o kadar kursaklarında kalacaktır, anlamında bu cümleyi kurdum.

Bu gün artık ona doğru bir gidişatın olduğunu görüyorum. Balık baştan kokmaz ise kuyruğuna sirayet etmez.

Zaten baştakiler sağlam duruyorlar şimdiki hâlde ve insan yetiştirmek gibi bir amaca doğru yürüdüklerini görüyorum. Ama Milli Eğitimi halletmemiz lazım.

Bu tarih kitabıyla, bu tarih okumalarıyla kolay kolay o yeni Türkiye'yi inşa edecek insanı yetiştiremeyiz. O bakımından tarih kitaplarını öncelikle değiştirmemiz lazım.

        Son yıllarda Çanakkale'ye hak ettiği değer verilmeye başladı ancak uzun yıllar neredeyse unutulmuştu. Niçin böyle büyük bir zafer uzun yıllar unutulmaya terk edildi?

Unutulmuştu değil, unutturulmuştu. Çünkü ilk zamanlarda Atatürk'e yer bulunamamıştı. Başkomutan derseniz Sultan Reşat var, onun vekili derseniz Enver Paşa var.

Çanakkale'de savaşan 5. ordu komutanı derseniz Otto Liman von Sanders Paşa var. Müstahkem mevkii komutanı derseniz Cevat Paşa var, Esat Paşa var.

Peki, bunların arasında nasıl yer bulacaksınız, bir sürü albay var, yarbay var? Bulunamadığı için çok fazla üzerinde durulmadı o meselenin.

Aslına bakarsanız Atatürk de fazla durmadı ve çok ihmal edildi. Ben aşağı yukarı 40 senedir oraya gidip geliyorum. Şehitliklerimiz mezbelelik, yani sarhoş kusmuğuna bulanmıştı.

İçim çok acırdı, gitmeden de yapamazdım. En azından Fatiha’sız kalmışlardır, diye düşünürdüm. Şimdilerde tabi muntazam hâle getirildi. Kimin emeği geçmişse Allah razı olsun.

Kaynak: Sabah.com.tr


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın