Başkanlık Sistemine Hayır Demek Doğru (mu) dur?

Başkanlık Sistemine Hayır Demek Doğru (mu) dur?

Başkanlık Sistemi konusunu ele alıp, böylesi bir soruya cevap vermeden önce şu hususların öncelikle zihnimizde netleşmesi gerek:

  1. Başkanlık Sistemi dedikleri şeyin vakıası nedir?
  2. Hayır demek, Sistemi idrak ettim, tanıdım ve onu kabul etmiyorum demek midir?
  3. Doğru ya da yanlış, hangi kritere göre doğru yada yanlıştır?

En başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, arkasından, AK Parti ve Başbakan Ahmet Davutoğlu hükümeti Başkanlık Sistemini hararetle savunuyorlar. Hatta seçim beyannamelerine koyacaklarını ifade ediyorlar.

Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm konuşmalarında sık sık, “7 Haziran 2015 seçimlerinde Anayasayı değiştirecek ez az 400 milletvekili verin bu iş bitsin..” diyerek eski partisine indirek destek çağrılarında bulunuyor.

Yukarıdaki birinci sorumuzun cevabını az ve öz olarak ortaya koymak gerekirse Başkanlık Sistemi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 1., 2. ve 4. Maddelerine hiç dokunmadan, yani “Devletin Hükmetme Nizamı” nı, diğer adıyla “Yönetim Sistemi” ni asla değiştirmeden, “Devleti Yönetme Üslubunu Değiştirmek” demektir.

Peki mevcut düzenin “Yönetim Sistemi” ni oluşturan şu meşhur maddeler yani 1., 2. ve 4. Maddeler nelermiş gelin bir daha bakalım:

MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri asla değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

Peki, “Yönetim Sistemi yani Hükmetme Nizamı” ile “Devleti Yönetme Üslubu” arasında ne fark vardır?

Yönetim Sistemi, devlet ağacının kökü ve ana gövdesidir. Devleti Yönetme üslubu ise, ağacın dalları ve yaprakları mesabesindedir.

İşte hararetle davet edilen Başkanlık Sistemi’nin içeriği budur. Aslında bu sisteme davetle, Devleti Yönetme üslubunda yapılacak ufak tefek tadilatlar söz konusu edilmektedir.

Ağaç yapraklarının zamanı geldikçe dökülmesi ya da budamaya ihtiyaç duyulduğunda dallarının budanması ne ise, Başkanlık Sistemi ile yapılacak tadilatlarda bunun benzeri şeylerdir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkanlık Sistemine davette bulunurken üzerinde ısrarla durduğu can alıcı nokta, hali hazırdaki Devlet işleyişinde “Karar Verme” iradesinin tek elden yapılmayıp, çoklu bir onay sisteminin meydana getirdiği geciktirmelerdir.

Hatırlarsanız Başbakanlığı döneminde Erdoğan; “İktidarız ama muktedir olamıyoruz, Davul bizim boynumuzda tokmak başka elde..” der serzenişlerde bulunurdu. İşte Başkanlık Sistemi ile istediği şey, “Bağlayıcı, hızlı ve hemen karar verebilme iradesinin Devlet Başkanına verilmesi” meselesidir.

Yoksa mesele öze dokunmak, Anayasanın 1., 2. ve 3. Maddelerini değiştirmek değildir. Bir de artık kendisine “Cumhurbaşkanı Erdoğan” diye hitap yerine, “Başkan Obama” dedikleri gibi, “Başkan Erdoğan..” denilmesidir.

Peki, Devletin Demokratik, Laik, Atatürk Milliyetçisi, Cumhuriyetçi yapısının değiştirilmeyip sadece “Devleti Yönetme Üslubu”ndaki bu değişime yani Başkanlık Sitemine, başta ABDolmak üzere niçin bazı emperyalist kâfirler çok büyük destek vermekte?

Peki, niçin İngiltere ve Almanya gibi bazı Avrupa devletleri, onların borazanı bazı medya organları ve siyasi partiler ile STK’lar Başkanlık Sistemine şiddetle karşı çıkıp, Çoğulcu Parlamenter Sistemin aynen devamından yana tavır takınmaktadırlar.

Destek verenlerin ya da karşı çıkanların tek bir gerekçesi vardır O da, savundukları eski ya da yeni sistem, kendi menfaatlerini sağlayan ya da devam ettirebilecek yegâne sistem olduğu içindir.

Adeta statükoyu temsil eden Çoğulcu Parlamenter Sistem, artık iyice kokuşmuş, halkın gözündeki değeri iyice azalmıştır. Dolayısıyla yeni bir makyaja ihtiyaç duyan bu Demokratik Laik düzenin sahipleri, Başkanlık Sistemi adını verdikleri yaldızlı boyayla, rejime adeta estetik cerrahi uygulamak istemektedirler..

İkinci sorumuzun cevabına gelince;

Bu gün maalesef insanların çoğu, neye “Evet” ya da neye “Hayır” dediğini bilmeden hayatlarını devam ettiriyorlar. Hatta “Evet” demeleri gereken şeye “Hayır” diyorlar, “Hayır” demeleri gereken şeye de maalesef “Evet” diyorlar..

Peki, o halde Hikmetin başı nedir?

Hikmetin başı âlemlerin Rabbi olan Allah’ı hakkıyla tanımaktır, idrak etmektir. Onu hakkıyla tanıyan ve idrak eden; Ona, onun emir ve nehiylerine / yasaklarına hakkıyla teslim olur, kulluk eder. Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünneti onun için ‘yoldaki işaretler’ olur.

İslami fikirlerden, kasıtlı olarak fikren geri bırakılmış zavallı Müslümanlar işte bu nedenle neye “Evet” neye “Hayır” dediklerini bilmiyorlar.

Üçüncü sorumuzun cevabı, aynı zamanda akıl, idrak, ihsan ve ihlas sahiplerine bir nasihat olacaktır inşallah.

Doğru yada yanlış, hangi kritere göre doğru yada yanlıştır derken, Müslümanlar için “Olmazsa Olmaz” bir kriter vardır ki O da, alemlerin Rabbi olan Allah-u Teala’dan gelen ve ahiret hayatımızı değil, dünya hayatımızı tanzim eden “Emirler ve Nehiyler” dir.

Allah’tan gelen emirlere “FARZLAR”, nehiylere ise “HARAMLAR” denilir. Ahiretteki hesabımızda, Farzları yerine getirdik mi, Haramlardan kaçındık mı ekseninde olacaktır.

Nafile’leri ve Mendub amelleri yapmak, Mubah’lara riayet etmek bize sevap / artı puan kazandıracaktır, Mekruh olan şeylerden kaçınmamızın da inşallah amel defterimize bir getirisi olacaktır.

İşte burada ifade ettiğimiz Farz, Haram, Mendub, Mubah, Mekruh vb. tüm hususlar, ANA KRİTERİMİZ olan Allah’ın Kitabı Kur’an da, şanlı Resulü Hz. Muhammed (sas) in Sünnet’inde ve bunların işaret ettiği İcma ve Kıyas’ta detaylıca hamd olsun yer almaktadır.

Yukarıda demiştik ki; Müslümanlar için “Olmazsa Olmaz” bir kriter vardır ki O da, Allah-u Teala’dan gelen “Emirler ve Nehiyler” dir.

Hz. Muhammed (sas) efendimiz Rabbimizden gelen tüm emir ve nehiyleri bize tebliğ etmiş, Medine’ye Hicret edip İslam Devleti’ni kurduğunda da, kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanlar için en mükemmel örnek ve ölçü ilk Devlet Başkanımız olmuştur.

Müslümanlar, “İslam Devleti’nin Hükmetme Nizamı” nı, diğer adıyla “İslam Yönetim Sistemi” ni Resulullah (sas)’den bizzat öğrenmişlerdir.

10 senelik Devlet Başkanlık dönemi vefatla sona eren Selef İslam Devlet Başkanı Hz. Muhammed (sas)’in yerine Halef İslam Devlet Başkanı olarak Müslümanlar ittifakla Hz. Ebubekir (ra) efendimizi seçmişler ve ona “Ey Allah Resulünün Halefi, Halifesi.. Ey müminlerin emiri, Müslümanların Halifesi..” diye hitap etmişlerdir.

Çünkü Resulullah (sas) vefat etmeden önce demiştir ki; “Artık benden sonra Nebi yoktur, Fakat başınızda Halifeler olacaktır..” İşte bu nedenle ilk Halifemiz Hz. Ebubekir, ikincisi Hz. Ömer, üçüncüsü Hz. Osman, dördüncüsü Hz. Ali olmuşlardır. (Allah hepsinden de razı olsun)

Resulullah (sas) efendimizin vefatı sonrası bu dört  büyük Halife dönemine İslam Tarihinde “Hulafa-i Raşidin Dönemi” yani Raşidi Halifeler Dönemi denilmiştir. Ve adeta bu dönem İslam Tarihinin örnek bir altın çağ dönemi olmuştur.

Ayrıca unutmayalım ve Rabbimiz yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki şu uyarılarını sakın ha aklımızdan çıkarmayalım:

“Ben dinimi (sosyal hayat sisteminizi) tamamladım ve din olarak sadece İslam’dan razıyım..”(Maide suresi 3. ayet)

“Kim İslâm dininden başka bir din (sosyal hayat nizamı) ararsa, bilsin ki o din ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Âli İmran suresi 85.ayet)

Bu gün bizi hararetle davet ettikleri Başkanlık Sistemi ile Hulafa-i Raşidin döneminin Devlet Yönetim Sistemini gelin bir mukayese edelim:

  • Başkanlık Sisteminde, başkan daha fazla yetkilere sahipte olsa son tahlilde “Hâkimiyet kayıtsız şartsız Milletindir” Yasa koyma kaynağı Halktır, Meclis halk adına Yasama, kanun yapma işini ifa eder. Raşidi Hilafet Döneminde ise “Hakimiyet Allah’ın koyduğu kanunların, şeriatın yani Allah’ındır.” Yasa koyan, kanun koyan Allah’tır. Halk, Allah’ın kanunlarını güzelce tatbik etsin diye Halifeye selahhiyet / yetki vermişti.
  • Başkanlık Sisteminde Cumhurbaşkanı ya da Başkanı halk seçer. Raşidi Hilafet’ te de halk seçiyordu. Seçmedeki benzerliğe rağmen her ikisi arası dağlar kadar şöylesi bir temel fark vardır;
  • Başkanlık Sisteminde seçim sonrası Anayasaya bağlılık yemini edilir, Raşidi Hilafet’ te ise biatlaşma yani akidleşme vardı. Halife seçilen kişi “Allah’ın kitabı ve Resulünün Sünnetini tatbik edeceğine dair Müslümanlara söz verir, onu seçen halkta, Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünnetini tatbik ettiği müddetçe ona itaat edeceğine ve ona yardım edeceğine” dair söz verirdi. İşte buna biat alma ve biat verme denilirdi ve Allah-u Teala böyle bir biatlaşmayı “Halifeye ve Müslümanlara” Farz kılmıştır. Biatlaşma olmaz ise “Halife nasb etme işi” tamamlanmış olmazdı. Halifenin meşruiyeti ancak ve ancak biatle olurdu.
  • Başkanlık Sisteminde “Kuvvetler ayrılığı” vardır.  Raşidi Hilafet’te ise böyle bir ayrım asla söz konusu değildi.

Bu maddeleri daha da çoğaltabiliriz. Ama ağacın kökü ile gövdesi arasındaki ilişki misali bu 4 maddelik kıyas sanırım işin özünü idrak etmemizi sağladı inşallah.

Gördüğünüz gibi Başkanlık Sistemindeki “Devletin Hükmetme Nizamı” nı, diğer adıyla “Yönetim Sistemi” ni değiştirmek asla söz konusu edilmiyor sadece “Devleti Yönetme Üslubunda Değişikliğe Gidileceği” söz konusu oluyor.

Birde özellikle Ak Parti’ li çevrelerin ısrarla söyledikleri, “Başkanlık Sistemine karşı çıkmak Recep Tayyip Erdoğan’ a, onun liderliğine ve Başkan olmasına karşı çıkmaktır..” Bende buna cevap olarak diyorum ki;

Hani denilseydi ki, “yeni oluşturacağımız Başkanlık Sistemi aynı Raşidi Halifeler Dönemindeki sistem gibi bir sistem olacak ve Recep Tayyip Erdoğan da Osmanlı sonrası ilk HALİFEMİZ  olacak..”  işte o zaman vallahi koşa koşa ona destek olmak bize farz kere farz olurdu.

Böylelikle İslam’ın can düşmanı İngiltere ve yedi düvelin bir araya gelip gönderinden indirdiği ve parçaladığı Hilafet bayrağını ve sancağını, düştüğü bu topraklarda tekrar hep birlikte yine ayağa kaldırırdık.

Ama heyhat gel gör ki, her ne kadar adına “Türk tipi Başkanlık Sistemi” denilse de, özellikle ABD’ nin büyük bir iştiyakla bizi teşvik ettiği yeni Başkanlık Sistemi, Allah’ın Kitabı ve Resulünün Sünnetine tamamen zıt bir sistem olduğu için, ne fikren ne de fiilen onu benimsemiyorum.

Allah’ın razı olduğu ya da olacağı bir fert, bir cemaat ya da bir Devletten ABD asla razı olmaz, üstüne üstlük onu “Terörist fert, cemaat ve Devlet “ sayar. Bunun dünyada onlarca örneği olduğunu hep birlikte gördük..

Ey Rabbimiz.. Biz senin razı olduğun şeylerden razıyız. Senin emir ve nehiylerine tabiyiz. Senin Resulün Hz. Muhammed (sas) yegâne ölçü ve örneğimizdir.

Ey Rabbimiz bizleri senin sıratı mustakımin ve Resulünün yolundan ayırma. Bizi yönetenlere hidayet et, onlara hakkı göster, sana yönelmelerini, senin dinine sahip çıkmalarını nasip eyle.

Ey Rabbimiz ümit ediyoruz ki, bizi yönetenler ihanet içinde değil gaflet içindedirler. Bir an evvel gafletten uyanmalarını, Sultan Süleyman’ ın, Fatih Sultan Mehmet Han’ın Abdulhamid Han’ın torunlarına tekrar Kelime-i Tevhid bayrağına sarılmalarını nasip eyle ya Rab..

“Bir kavim nefislerindekini değiştirmedikçe, Allah’ta o kavmin halini değiştirmez..” (Rad Suresi 11. Ayet)

“Allah, içinizden iman edip de Salih amel işleyenlere vaad etti ki, kendilerinden evvel gelenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hakim & hükümran kıldıysa, onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacaktır..” (Nur suresi 55. Ayet)

Kardeşiniz Bekir Yetginbal    23.Mart.2015

ÖNEMLİ BİR NOT: Konu ile alakalı aşağıdaki Link’te bulunan makaleyi de mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.

https://bekiryetginbal.com/baskanlik-sistemi-yerine-hilafet-i-konussak-mi-3/#more-2940


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın