Aişe Annemiz Peygamberimizle Evlendiğinde 18-19 Yaşlarında İdi

Aişe Annemiz Peygamberimizle Evlendiğinde 18-19 Yaşlarında İdi

Yazan Ahmet Kalkan

Peygamberimize, eşine ve İslam dinine hakaret eden bu ahlaksızlara, Maalesef malzeme uydurup verenler kendilerine “Müslümanım” diyenlerdir.

Bu hakaretçi ibneler grubu, Peygamberimizin, bazı rivayetlerden yola çıkarak Hz. Aişe 8-9 yaşında iken onunla evlendiği şeklinde iddialara dayandığından, önce bu rivayetin yanlışlığını açıklamak mecburiyetimiz var:

Eğer gerçekten Peygamberimiz küçük yaşta bir çocukla evlenmiş olsaydı, müşrikler, Yahudiler ve münafıklar Peygamberimiz aleyhinde büyük çapta hakaret edecek, bu olayı dillerine dolayıp İslâm’a ve Peygamberimize düşmanlıklarını sergileyeceklerdi.

Hâlbuki Mekke ve Medine’de hiçbir İslâm düşmanı, Peygamberimize böyle bir hakaret ve olumsuz isnatta bulunmamıştır.

Peygamberimiz eğer hâşâ şehvetine düşkün bir insan olsaydı, kendisi 25 yaşında iken, kendisinden 15 yaş büyük, başından iki evlilik geçmiş ve kocalarını mezara gömmüş çocuklu bir dul kadın ile evlenmiş ve o ölünceye kadar bir başka kadınla evlenmemiştir.

50 yaşına kadar tek eşli olan Peyamberimiz,50 yaşından sonra da Hz. Aişe dışında hep çocuklu dul kadınlarla evlenmiştir.

İstemiş olsaydı, dünyanın en güzel kızlarıyla evlenebilecek olan bir Peygamberin evlendiği hanımlar, hep ihtiyar yaşlarda ve birçok çocuğu olan dul kimselerdi.

Onun evliliği daha çok Şefkat evliliği şeklindeydi, Şehvet evliliği değildi.

Düşünün, bir peygamber; çevresinde çoğu insanın 3-5 karısı olduğu halde, 53 yaşına kadar bir eşle yaşadı.

O da kendisinden 15 yaş büyük bir dul kadındı.

Eğer uçkuruna düşkün olsaydı, gençliğinde veya orta yaşlarda genç yaşlarda nice eşler edinirdi.

Padişahların haremi gibi haremi olurdu.

Böyle bir Rasul’e hadis kitaplarındaki bir rivayetten yola çıkarak onun için zerre miktarda bile söylenemeyecek kelimeleri utanmadan,

Danimarkalı karikatüristlerin izinden giderek benzer çamur atmak, İslam’a ve onun peygamberine savaş ilan etmek demektir.

Bazı meşhur hadis kitaplarına kadar girdiği şekliyle Hz. Aişe, Peygamberimiz ile evlendiğinde 6-7 yaşlarında olduğu rivayet edilmektedir.

Bunu, tarihî olaylarla, ilimle izah etmek mümkün değildir.

Hz. Aişe validemiz Rasulullah ile nişanlanmadan önce, Allah Resulü’nü Taif dönüşü himayesine alan Mekke’nin sayılı tüccarlarından biri olan Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ibn Mut’im ile nişanlıydı.

Eğer Hz. Aişe’nin 9 yaşında Peygamberimiz ile evlendiğini kabul edersek, 6-7 yaşında Rasulullah ile nişanlanmış olduğunu ve bu olaydan birkaç sene önce de Cübeyr ile nişanı bozduğunu söylemiş oluruz.

Cübeyr mümin bir kimse değildi.

Ve Hz. Ebubekir’in, kızını İslâm geldikten sonra müşrik bir kimse ile nişanlaması mümkün değildir.

İslam gelmeden, peygamberimize peygamberlik verilmeden Hz. Ebu Bekir’in kızını nişanladığı değerlendirilmelidir.

Yine, biliyoruz ki, Peygamberimiz nübüvvetle şeref bulduğunda ve İslam yayılmaya başladığında Mut’im:

“Ben Muhammed’e inanan bir adamın kızını evime gelin olarak almam” diyerek nişanı geri atmış ve bu olaydan birkaç sene sonra da Peygamberimiz, Hz. Aişe ile nişanlanmıştır.

Hz. Aişe validemiz yıllar sonra Mekke’nin ilk dönemlerinde inen bir sure olan, Kıyamet Suresinin iniş zamanı sorulduğu zaman:

“Ben Mekke’de sokaklarda oynayan bir çocuk iken Kıyamet Suresinden şu ayetler nazil oldu” diye cevap vermesi, onun yaşını tespit etmemiz açısından önemli bir işarettir.

Bu surenin Nübüvvetin 3. ya da 4. yılında nazil olduğunu hatırlarsak, Aişe validemizin de oyun oynayacak ve dile getirilen sureyi aklında tutacak bir yaşta olması gerektiğini de dikkate alırsak; o günlerde en az 6–7 yaşlarında olması icap edecektir.

Hz. Aişe’nin Efendimiz ile evliliğinin Nübüvvetin 13. yılında gerçekleştiğini hatırlarsak, demek ki; bu evlilik Kıyamet Suresinin nazil olmasından yaklaşık 10 yıl sonra olduğunu kabul etmek zorunda kalacağız.

Böyle olunca da Aişe validemizin evlendiği zaman yaşının en az 17 ya da 18 olduğu anlaşılacaktır.

Birçok tarihi kaynak Aişe validemiz ile ablası Esma arasındaki yaş farkının 10 olduğunu söylerler.

Hicretin 73. yılında 100 yaşında vefat etmiş olan büyük İslam kadını Hz. Esma hicret sırasında 27-28 yaşlarında idi.

Eğer o bu yaşlarda idiyse ve Aişe validemizden de 10 yaş büyük idiyse, demek ki Hz. Aişe de hicret sırasında 18-19 yaşlarında idi.

Peygamberimizle hicret sonrasında evlendiğine göre, 18-19 yaşlarında evlenmişti.

Bugün hadis kitaplarımızda yer alan ve Hz. Aişe Validemiz’in Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı rivayetler, onun yaşını tespit edebilmemize yardımcı olacak niteliktedir.

Bunlardan birkaçına değinirsek, mesela;

Risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir ölçü olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi;

Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resulü’nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebu Bekir’in de Nübüvvetin 5. veya 6. yılında Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;

İlk defa namazın ikişer rekât farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekâta çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekât olarak bırakıldığını ifade etmesi gibi rivayetler onun yaşı konusunda bize ipuçları verecek niteliktedir.

Hz. Aişe validemizin Hicri 58. yılda, 74 yaşlarında vefat ettiğini kabul biliyoruz.

Eğer o 74 yaşında vefat etti ise, Efendimizden sonra 48 yıl dul olarak yaşadı ise, Allah Resulü ile evliliği de 9 yıl sürdü ise;

Demek ki, Aişe validemiz, Efendimiz Daru’l-Beka’ya hicret ettiğinde 26, evlendiğinde ise 18 yaşlarında idi. / 17.07.2020

Kaynak Yazarın Facebook Paylaşımı

ÖNEMLİ BİR NOT: Ahmet Kalkan hocamın bu paylaşımına bir okuyucu ufak bir eleştiride bulunmuş.

Bu eleştiri ve Hocamızın cevabını da aşağıda sizlerle paylaşıyorum. Umulur ki bir faydası olur..

HABİB POLAT: Hocam siz âlim bir kişisiniz, “İbneler grubu..” diyerek ağzınızı bozmayın, Cahille bir olunur mu hocam?

AHMET KALKAN: Habib kardeşim, teşekkür ederim uyarına, ancak ağzımı bozduğumu düşünmüyorum.

Mesela hangi kelime veya cümle kullanarak ağzımı bozduğumu düşünüyorsunuz?

"İbne" kelimesini kullanmamdan bahsediyorsanız, LGBT denilen kuruluşun o kimselerden oluştuğu ve onların haklarını savunan resmi bir teşkilat olduğunu bilirsiniz.

Onlar, kendileri için bu kelimeyi övünerek kullanıyorlar. Ve o kuruluş o tür ahlaksız insanların kuruluşu.

Bir ahlaklı Müslümana karşı ağzımı bozduysam, önce çirkin söz söylediğim kişiden, sonra bütün okuyuculardan ve sizden özür dilerim.

Ama böyle bir şey yoksa ben âlim olduğumu düşünmüyorum, ama bir Müslümana yakışmayacak bir söz söylemediysem (ki, söylemediğimi düşünüyorum), o zaman…

Peki, âlim olduğunu zannettiğiniz kişinin (bana göre, olmayan) hatasını tespit edip uyarı yapma ihtiyacı duyduğunuz gibi (ki, bir Müslümanın yanlışını düzeltmek diğer Müslümanların görevidir),

Cahil Müslümanların yanlışlarına, şahsıma karşı gerçekten ağzını bozan ifadelerine karşı hiç eleştiri yapmamak, sevdiği bir kardeşini ağzı bozuklara karşı savunmamak ne kadar adaletli bir tavırdır?

Müslümanlar; ihtilaf etmeyi, ihtilaftan öte tartışmayı, tartışmadan öte hakaret etmeyi, hakaretten öte iftira atmayı, iftiradan öte sapık damgası vurmayı, ondan da öte tekfir etmeyi çok iyi biliyorlar.

Demek ki, Tevhid ehli veya o şekilde geçinenlerin de başarılı oldukları bir alan var.

LGBT'nin Peygamberimizi ve Âişe annemizi karalayan bir karikatürünü eleştiren bir yazı yazdım.

O karikatür annemizin çocuk yaşta evlendiği rivayetleriyle ilgili bir suçlamayı ve üzerinde İslâm eşittir Pedofili yazısını taşıyordu.

Pedofili, Batı normlarında bile ahlaksızlık sayılan, çocuklara karşı cinsel eğilim duyan, Türkçede Sübyancılık denilen cinsi sapıklık demek.

Bunu İslam'a ve Peygamberimize atfediyordu karikatür ve üzerindeki yazı.

Benim suçum, Peygamberimizi ve annemizi savunmak ve o çirkin karikatürü yayınlayanları suçlamak idi.

Onların tezi ise, Peygamberimizin bazı rivayetlerde 6, bazı rivayetlerde 8 yaşında olan Âişe annemizle evlenmesi konusu idi.

Bu konuyu açığa çıkarmadan LGBT'ye cevap vermiş, onların suçlu olduğunu ispat etmiş olamazdım.

Daha önce araştırmış olduğum Hz. Âişe'nin evlenme yaşıyla ilgili küçük bir araştırmamı da yayınladım.

Müslümanların bu tavır karşısında yapmaları gereken ne idi ve ne oldu? Doğruyu, hakkı destekleyen kardeşlerimizden Allah razı olsun.

Bir Müslüman olarak ben bu tür ahlaksızların dinimize ve peygamberimize kamuoyu önünde yaptıkları hakareti eleştirmeyeyim mi?

Eleştirmem gerekirse, onların tezi olan ufacıcık çocukla evlilik konusunda çirkin isnatlarının yanlış olduğunu ilmî bir ölçü içinde ve hiçbir âlime (olumsuz) bir şey söylemeden yazdım.

Yorum yazanların çoğu, benim yazımda eleştirdiğim LGBT'lileri eleştirme ihtiyacı hissetmedi.

Hiçbir yorumcu, benim yararlandığım kaynaklar ve sunduğum deliller konusunda ilmî bir eleştiride bulunmadı.

Ama başka zaman olduğu gibi, bana büyük bir iftira olarak "Hadis inkârcısı" diyenler oldu, "Tevhid ehlini yaraladığımı söyleyenler" oldu, hakaret edenler oldu.

Yorum bu değildir, eleştiri bu değildir arkadaşlar.

"Âlimler hakkında hiçbir sözüm olmadı" dedim. Mümkün bazıları ilk cümlemi ele alabilirler.

Bir bayanın bana isnat ettiği hakaret ve suçlamalarında bu cümlemi işaret ettiği gibi. O cümlem şu: "Peygamberimize, eşine ve İslam dinine hakaret eden bu ahlaksızlara, maalesef malzeme uydurup verenler Müslümanım diyenler."

Burada âlimler suçlanmıyor.

"Malzeme uyduranlar" gündeme getiriliyor.

Peygamberimizin aleyhine, dinin aleyhine malzeme uyduranları mı savunuyorsunuz?

Âlimler böyle bir suç işler mi ki, bu sözümden âlimleri karaladığım, hatta tekfir ettiğimi anlamaya kalkıyorsunuz?

Ben tekfircilere karşı mücadele eden, tekfirciliğin yanlışlarını açıklayan iki tane kitap yazan bir kardeşinizim.

Hele âlimleri tekfir edeceğim, bu benim anlayışım ve üslubum değildir. Beni, sözlerimle yargılaması gerekir suçlayan kimselerin.

Ben o cümlede ne dedim? bu malzeme uydurup verenler, “Müslümanım diyenler" dedim.

"Müslümanım diyenler" sözü, tekfir anlamına mı gelir? Eğer böyle anlıyorsanız, Türkçeyi doğru dürüst bilmediğinizi, bundan daha fecisi, Kur'an kültüründen uzak olduğunuzu göstermiş olursunuz.

Türkçe yönüyle: "Müslümanım' diyenler" ifadesi suçlama, hakaret ve tekfir ifadesi değildir.

Ben de "Müslümanım" diyorum, bu yazıları okuyan bütün arkadaşlar da "Müslümanım" diyor.

Müslümanım demeyecek miyiz?

Müslümanım demek suç ise, bunun zıddı olarak "Ben kâfirim" demelerini mi isteyeceğiz kişilerin?

"Müslümanım" demek, hangi akla ve hangi Türkçe karşılığa göre ve hangi ayete göre kötü bir sözdür?

Kur'an Kültüründen uzak olmayı da açıklayayım. Bakın Kur'an "Müslümanım" diyenlerin kimler olduğunu belirtiyor?

"Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve 'Ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim vardır?" (41/Fussılet, 33).

 "Ben Müslümanlardanım" yani "Ben Müslümanım" diyenleri Allah suçlamıyor, tam tersine, onları övüyor.

Kur'an kültürüne sahip bir kimse bilir (bilmelidir) ki, "Ben Müslümanım" demek, suç değil, başka özelliklerle birlikte fazilettir.

Selam ve sevgilerimle…


Tags:

 
 
 

Bir cevap yazın